KURAN VE BEYYİNAT (AÇIK DELİLLER)
- Sinan Dolayman
- 27 Şub 2023
- 3 dakikada okunur

Beyyine, gözle görülüp müşahade edilebilen somut delil demektir. Örneğin, bir kişinin hırsız olduğunu iddia ettiğimiz de ortaya onun aleyhinde kanıt olarak bir beyyine yani delil koymamız gerekir. Peki, Allah'ın insanlara karşı ortaya koyduğu delil nedir? Allah'ın delili, insanlara risaleti yani hükümleri ulaştırması ve bu risaleti, beyyinelerle desteklenmesidir. Bunlar somut delillerdir. Allah, Hz Musa’ya Tevrat’ı verip ayrıca harici delillerle de desteklemiştir. Aynı şekilde Hz İsa’ya da İncil'i verip yine beyyinelerle desteklemiştir. Hz Musa’ya 9 mucize olan beyyineler verilmiştir:
“Andolsun, biz Musa'ya apaçık 9 ayet (mucize/delil) vermiştik; işte İsrailoğullarına sor; onlara geldiği zaman Firavun ona: 'Gerçekten ben seni büyülenmiş sanıyorum' demişti. O da: 'Andolsun, bunları görülecek beyyineler (deliller) olarak göklerin ve yerin Rabbinden başkasının indirmediğini sen de bilmişsin; gerçekten ben de seni yıkılmış-harab olmuş sanıyorum' demişti.” (İsra, 101-102)
Bu beyyineler: Asa, ışık yayan eli, kıtlık, tufan, çekirge afeti, kurbağa afeti, denizin yarılması, sarsıntı (deprem).
Bunların hepsi gözle görülüp, hissedilebilen somut deliller, mucizelerdir.
İsa aleyhisselam'a da İncil dışında yine somut deliller verilmiştir: “Meryem oğlu İsa'ya da apaçık beyyineler (deliller) verdik” (Bakara, 87)
Bunlar, Al-i İmran 49 da bildirilmiştir: "Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturup içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı ve alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve evlerinizde biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır”
Bunlar da yine gözle görülen, hissedilen delillerdir. Fakat Yüce Allah, Kuran'ın ayetlerinin bizzat kendisinin açıkça beyyineler olduğunu bildirmiştir: “Onlara ayetlerimiz apaçık beyyineler olarak okunduğunda, bizimle karşılaşmayı ummayanlar, derler ki: 'Bundan başka bir Kuran getir veya onu değiştir.' De ki: 'Benim onu kendi nefsimin bir öngörmesi olarak değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edersem, gerçekten ben, büyük günün azabından korkarım.'” (Yunus, 15)
Bu ayetlerin bize anlattığı şudur: Tevrat ve İncil ayetlerinin bizzat kendileri beyyine yani gözle görülebilen deliler olarak gönderilmemiş. Fakat Kuran'ın ayetlerinin bizzat kendisi beyyinedir. Diğer bir dikkat çeken konu, beyyine ayetler geldiğinde kafirler, “bunlar apaçık sihirdir” demiştir: “Onlara beyyineler (açık deliller) olarak ayetlerimiz okunduğu zaman, o inkâr edenler kendilerine gelmiş olan hak için dediler ki: 'Bu, apaçık bir sihirdir.'” (Ahkaf,7)
Dikkat edilirse Musa aleyhisselam'a verilen 9 beyyinenin geçtiği İsra 101. ayette de inanmayanların ‘bu sihirdir’ dediğini gördük. Peki, öyleyse beyyine ayetlere niçin sihir diyorlar? Bazı alimler diyor ki, “sihir denilmesinin sebebi, ayetlerin belagat ve güzelliğinin taklit edilememesinden dolayıdır.”
Hz Musa'nın getirdiği delillere sihir demelerinin sebebi, nasıl olduğunu anlayamamalarından dolayıdır. Mesala, deniz yarılmış, asa yılana dönüşmüş… Bunlar, gözlerinin önünde olmuş fakat bu mucizeler, anlayamadıkları bir şekilde gerçekleştiğinden sihir demişlerdir. Araplarda Kuran'ı işittiğinde onun Arapça bir söz olduğunu görüp anlıyorlardı. Fakat muhataplarının tam olarak bilemedikleri konulardan bahsettiği için sihir dediler. Onların sihir dediği ayettler, ümmü’l kitap olan yani hüküm ayetleri değildir. Yani hiçbir Arap miras, oruç, namaz, abdest veya kadınlarla ilgili ayetlere bu, sihirdir demez. Onlarda sihir etkisi yapan ayetler şu ayetler gibidir:
“Güneş katlanıp dürüldüğünde, yıldızlar (kararıp) döküldüğünde, dağlar (sallanıp) yürütüldüğünde, gebe develer salıverildiğinde…” (Tekvir, 1-4)
“O, iki denizi birbiriyle kavuşmak üzere bırakıverdi. Fakat aralarında birbirine karışmamak üzere bir engel vardır.” (Rahman, 19-20)
Yani önceki makalemizde bahsettiğimiz gibi Kitab’ın tüm ayetleri değil Kuran ayetleri sihir etkisi oluşturuyor. Hz Muhammed'e diğer peygamberlere verildiği gibi belirli bir zamanla sınırlı birkaç delil değil, tüm zamanları kapsayan birçok delil verilmiştir ki, Kuran ayetlerinin hepsi beyyinedir. Böylece Hz Muhammed'in nürüvvetinin Kur'an olduğu anlaşılıyor. Çünkü Kur'an tamamen beyyinedir. Fakat Hz Musa’ya ve Hz İsa'ya nübüvvetlerinin delilleri olarak Tevrat ve İncil dışında verilen harici beyyineler olduğunu gördük. Bu da Hz Muhammed'in nübüvvetinin diğer peygamberlere göre çok daha büyük olduğunu gösterir: “Allah ve melekleri, Peygamber’e salât ediyorlar (destek veriyorlar). Ey iman edenler! Siz de ona salât edin (destek verin) ve tam teslimiyet gösterin!” (Ahzab, 56)
Bu ayette dikkat edilirse “Elçi” denilmedi, “Nebi” denildi. Fakat biz, peygamberin gönderilişinden bugüne kadar Arap toplumunun peygamberin risaletine önem verdiğini, nübüvvetini ise geri plana attığını görüyoruz: “Resul, ‘Rabbim! Kavmim bu Kur'an'a büsbütün ilgisiz kaldılar’ dedi.” (Furkan,30)
Hz Muhammed’in (sav) nübüvveti, evrendeki bilimsel kanunları, sosyal-tarihi prensipleri ve bunların Allah'ın varlığına deliller olduğunu anlatır. Biz bunların günümüzde daha çok, batı felsefe ve biliminde geliştiğini görüyoruz. Kuran'ın anlattığı hakikatlerde aynı Hz Musa'nın 9 beyyinesi gibi gözle görülür gerçeklerdir. İnsanların ilerlemesi ile bu Kuran ayetlerinin tevilleri yani anlamları aşikar olur. Böylece ayetler haber olmaktan çıkar gözle görülen gerçeğe dönüşür.



Yorumlar