DEPREMLER, DOĞAL AFETLER YÜCE ALLAH’IN VARLIĞININ VE MERHAMETİNİN İŞARETLERİDİR
- Sinan Dolayman
- 27 Nis
- 3 dakikada okunur

Yüce Allah’ın varlığı ve her şeyi iyilik üzerine yaratmasını göremeyen ateist düşünürler, kendilerince doğru olduğunu sandıkları teodise (kötülük problemi) argümanını ortaya atmaktadırlar. Bu argüman üzerinden en çok doğal afetleri örnek vererek şöyle derler: “Eğer bu âlemin şefkatli ve merhametli bir yaratıcısı olsaydı bu nahoş olaylar gerçekleşmezdi.”
Halbuki biz doğal afetlerin "antropik ilke" (insancıl / insaniçinci ilke) ölçüsünde yaratıldığını dolayısıyla evrenin insan yaşamı için özel bir dizayna ve "ince bir ayara" sahip olduğunu görmekteyiz. Bu antropik ilke, bilimsel literatürde bugün çok güçlü bir argümandır.
İmam Cafer-i Sadık, M. 700’lü yılların başında yani Peygamberimizden yaklaşık 70 sene kadar sonra yaşamış torunlarındandır. Kendi dönemindeki ateist düşünceyi savunan maniheistlere karşı yazdığı hikmet ve bilgi kaynağı olan “Tevhit” isimli kitabında afetlerin antropik ilke ölçüsünce yaratıldığını şöyle anlatmaktadır:
“Bütün dünyanın bu tür büyük afetlerden korunup muhafaza edildiklerini görmüyor musun ki eğer onlardan biri dünyada meydana gelseydi onu yok ederdi? Bazen insanların uslanmaları ve doğrulmaları için bu hafif (şiddetli) afetler (dünyaya) dokunur. Ayrıca bu afetler sürekli değildir. Tam tersi insanlar bu afetlerden dolayı umutsuzluğa düştüklerinde kaldırılırlar. Böylece bu afetlerin gerçekleşmesi insanlara öğüt ve nasihat, kaldırılması ise rahmet olur.” (s. 144)
Afetlerin tüm sonuçlarının nasıl hayırla sonuçlandığını, Yüce Allah’ın sonsuz merhamet ve hikmeti mucibince özellikle kötülerin içinde bu tür afetlerin iyiliklerine olduğunu İmam Sadık şöyle anlatmaktadır:
“…(Bu tür kimse) insan olduğunu ve Rabbi olduğunu veya kendisine bir zarar dokunacağını veya başına nahoş bir şey geleceğini veya zayıfa merhamet etmesinin kendisine zorunlu kılındığını veya fakire yardım etmesi gerektiğini veya düşküne acımayı veya güçsüz kimsenin acısını paylaşıp sevgi göstermeyi veya acılı kimseye şefkat göstermeyi unutur. Ama başına bir sıkıntı geldiği ve onun acısını tattığında, öğüt alarak bilgisiz ve gafil olduğunu, çoğu şeyi görür ve kendisine zorunlu kılınmış olan şeyleri yapmaya başlar.” (s. 145)
Yine konunun devamında bu türden acı verici olayları Yaratıcının olmadığına delil görenleri çocuğa benzeterek şöyle der:“... acı ve yakıcı ilaçlara yüzünü ekşiten, zararlı yiyeceklerden men edildiği için öfkelenen, edep ve iş yapmaktan hoşlanmayan, bütün vaktini oyun ve eğlenceye harcamayı seven, her içeceği alıp içen ve her yiyeceği alıp yiyen, kendisini avareliğe sürükleyen kötü zevk ve alışkanlıklardan, lezzetli ve zararlı yiyeceklerin ardında kendisini bekleyen hastalıklardan, terbiyeli olmaktaki iyilikten ve içerisine bazı tiksindirici şeyler karışmış olsa da ilaçlardaki yararlardan habersiz olan çocuklara benzemektedirler.”
Hayata ve ölüme pozitif bakabilmek gerçek mutluluktur. Doğal afetler karşısında iyilerin de hatta üzerine mutlak azap yazılmamışsa kötülerin de kazandığını görmekteyiz. Bizler bazen kötülere iyi bir ceza oldu diyoruz, İmam Caferi Sadık ise onlara bile hayır gözüyle bakıyor:
“Allah, bu afetlerde de her iki grup için yararlar karar kılmıştır. İyiler için olan yararı onların bu dünyadan ayrılarak onun sorumluluklarından rahata kavuşmaları ve sıkıntılarından kurtulmalarıdır. Kötüler için olan yararıysa günahlarından arınmaları ve onları artırmalarına engel olunmasıdır. Sözün özeti şu ki yetenekli bir üreticinin rüzgârın devirdiği bir ağacı veya hurma ağacını alıp çeşitli yararlı işlerde kullandığı gibi yaratıcı da bilgeliği ve kudretiyle bu işlerin hepsini hayır ve menfaate çeviriyor. Bilge planlayıcı ve tasarımcının bedenleri ve malları konusunda başlarına gelen afetlerdeki fiilide böyledir. Bu afetlerin hepsini hayır ve menfaate çevirir.” (s. 148)
Depremleri ve tüm gerçekleşen afetleri tesadüfle ilişkilendirmek isteyenlere karşı önceki sayfalarda delillerle cevap veren İmam Cafer, Allah’ın her şeyi en ince detaya kadar hikmetle tasarladığını ve kaderde yaratılandan daha iyisinin olmasının mümkün olmadığını, bunun en makul yol olduğu söyler.
Aynı bakış açısını İmam Gazali müthiş felsefi birikimi ile şu veciz sözle ifade eder: “Leyse fi’l imkan, ebdeü mimma kâne” (Olmuş olandan daha iyisinin olması mümkün değildir.)
Son günlerde ülkemizde özellikle İstanbul'da yaşanan depremler karşısında televizyonlarda uzmanların birbiriyle çelişik açıklamalarını izlemekteyiz. Bazıları fay hatlarını, sismik dalgaları…vs inceleyerek deprem artık yoktur, bazıları ise büyük deprem kapıda gibi farklı farklı açıklamalarla halkın karşısına çıkmaktadırlar. Dolayısıyla insanlar tedirgin olmaktadır.
Yeryüzüne Allah'ın koyduğu bir denge ve ölçü vardır. Allah'ın kanununu dolayısıyla da depremlerin gelişini ve ölçüsünü Kainat Kitabını yani tabiatı inceleyerek anlayabiliriz. Ancak Kutsal Kitabı da Kainat Kitabıyla beraber okuyup Allah'ın muradının nasıl ve neler karşısında gerçekleştiğini görebiliriz.
Kur'an-ı Kerim'e baktığımız zaman Allah'ın evrendeki tüm sistemde mutlak hakim olduğunu, kullarının amellerine göre muamele ettiğini görüyoruz. Birçok doğa olaylarında da ani bir değişimin olduğu her zaman gözlemlenmiştir. Kulların amellerine göre Allah'ın hükümleri zuhur eder.
“Gökte bulunan (Yüce Allah’ın) sizi yerle beraber batırmayacağından emin mi oldunuz?” (Mülk, 16)
Yüce Yaratanın istediği sosyal adalet düzenine göre hareket eden bir topluma dönüşürsek korunmuş oluruz. Yaşadığımız bu zaman Ahirzaman. Ahirzamanda büyük bazı sosyal hadiseler ve doğa olayları gerçekleşeceğini biz dini kaynaklardan öğrenmekteyiz.
İnsanların toplum olarak uyanıp, ayağa kalkacağı zamana Kuran’da “Kıyamet Günü” denilmektedir. Bu uyanışın olmasının çoğu zaman büyük olaylar sonunda gerçekleştiğini görmekteyiz. Şu Kuran ayetinde bunu görmekteyiz:
“Bizim kıyamet gününden önce helak etmeyeceğimiz veya şiddetli bir azabla azaplandırmayacağımız hiçbir ülke (memleket) yoktur. Şüphesiz bu, Kitap'ta yazılıdır.” (İsra, 58)
İnsanlar kendileriine yapılan uyarı ve mesajları dikkate aldığında ise bu tür bela ve afetlerin kalktığını Yüce Allah bizlere bildirmiştir:
“Oysaki, sen onların içinde iken Allah onlara azap etmeyecekti. Onlar, af dileyip dururken de Allah onlara azap etmezdi.” (Enfal, 33)
Comments