İSRAİL- FİLİSTİN SAVAŞININ PERDE ARKASI VE ÇÖZÜMÜ
- Sinan Dolayman
- 17 Haz 2024
- 4 dakikada okunur

Aylardır İsrail ile Filistin arasında savaş yaşanıyor. Aslında İsrail'in tek taraflı bir katliamı sahneleniyor. Burada savaşı çıkaran, savaş yolunu açan veya kışkırtanlar da gözden kaçmamalı. Bazıları ambargo uygulamak, savaşmak, ele geçirmek, zafere ulaşmak hayalleri görse de gerçek çözüm olan barış yolunu düşünmüyorlar.
Hamas'ın çocukları katlettiren bir stratejisi var. Hamas sözcüleri yüzlerini puşi ile örterek tahrik edici açıklamalar yapıp, savaşı canlı tutmaya çalışıyorlar ama bunun karşılığında İsrail büyük bir katliam yapıyor. Ölen, çocuklar ve masum insanlar oluyor. Kışkırtanlar ortada yok, masum insanlar ise ortada gözümüzün önünde ölüp ölüp gidiyorlar.
Bazı haber portalları veya sosyal medya hesapları bilinçli bir şekilde “Hamas şu kadar asker öldürdü” diye haberler geçiyor hemen ardından bir bakıyoruz İsrail büyük bir katliam gerçekleştiriyor. Bunlar aslında danışıklı bir dövüşü sergiliyorlar.
Hamas’ı desteklediğini ifade eden bazı siyasiler, söylemlerinde “yakında Hamas zafer elde edecek, özgürlüğe kavuşacaklar” diyerek Hamas’ı Filistin’in temsilcisi gibi lanse ediyorlar. Olayların başlangıcında biz Hamas'ın nasıl bir saldırı gerçekleştirdiğini unutmamalıyız. Bu İsrail hükümetinin haklı tepki gösterdiği anlamına gelmez. İsrail hükümeti şu anda hiç de ismi ile uygun hareket etmiyor. İsrail bir peygamber ismi, yani Yakup peygamberin ismini taşıyor. Bu devlet Yahudilik adına, Tevrat adına kurulduğunu iddia ediyor ama görüyoruz ki olayın arka planında Siyonizm denilen ateist, dinsiz bir yapılanma var. Bunların her biri küresel üst akıl İngiliz Derin Devleti’nin yönlendirmesiyle hareket eden unsurlar.
Dindar, samimi Yahudiler İsrail hükümetinin, ordusunun yaptığı bu katliama hep tepki gösteriyor. Çünkü onlar biliyorlar ki Tevrat hukuksuz, vicdansız bir şekilde yapılan bu tür saldırı ve öldürmelere meşruiyet tanımaz. Kur'an'da Yüce Allah’ın şu ayetleri üzerinde iyice düşünmemiz gerekiyor:
“Eğer onlar barışa yanaşırlarsa, Sen de onlara yanaş ve Allah’a güven.” (Enfâl, 61)
“Siz üstünken Barışa çağırarak zayıf duruma düşmeyin.” (Muhammed,35)
Zayıf durumda olduğunda Müslümanlar hemen Barış yolunu tercih etmek zorundadır. Bu demek değildir ki güçlüyken savaşalım. Hayır İslam'ın kelime anlamının barış olduğunu biz biliyoruz. İslam Barış dinidir, fakat savaşa savunma amaçlı izin verilmiştir. Müslümanlara saldırganlık sergilendiği zaman Kur'an'ın hükmüne göre güçlüyseniz bu saldırganlığı def edip etkisiz hale en meşru yollarla getirip o tehlikeyi yok etmeniz gerekir. Fakat bunu yok edecek gücünüz yoksa Barış yoluna açılan bir kapı varsa hemen Barış yolunu aramak lazım. Karşısındaki zalim dahi olsa Barış yoluna girmezse artık Müslümana düşen izzetiyle savaşmaktır. Ölümü göz önüne alanı kimse durduramaz. Meşhur ilk Türk -İslam eseri ve bir siyasetname olan Kutadgu Bilig’de, “Düşman yenilip sıkıştığında yol ver gitsin yoksa ölümden başka imkanı kalmayan ilk önce öldürür sonra da ölür.” denilmekte ki bu büyük bir siyasi öngörü ve stratejidir.
Şu an tüm Dünya Müslümanlarının Filistin’le ilgili yapması gereken en aciliyetli konu barışı sağlayarak, ateşkes oluşturmaktır. Bu barışın kalıcı olmasının yolu da siyasi, ekonomik, kültürel yollarla İslam Birliği’ni oluşturarak Dünya kamuoyunda barıştan yana olduğumuzu güçlü bir şekilde dile getirmekten geçer.
Bazı Yahudi bilginlerinin sosyal medyada “Filistinlilerin çocuğunu, kadınını, erkeğini hepsini öldürün işte Tevrat’ın hükmü budur” gibi videoları, açıklamaları yayınlanıyor. Bu Tevrat’ın hükmüne uygun değildir. Tevrat’ta savaş hükümleri aynı Kur’an’daki gibi savunma amaçlıdır. Yahudilik ’in geldiği Ortadoğu toplumunda o zamanlar Kenaniler denilen kavimler etkindi. Bunlar çok sert, katı ve acımasızdılar. Hukukları da bu katılık üzerine şekillenmişti. Bu putperest, katı Kenaniler karşısında Yahudilikte de kendini koruyabilmek için sert bazı kurallar konulmuştu. Yahudilikteki bazı sert görünen kurallar zamanın ihtiyacı ve savunma amaçlıdır. Tevrat'taki kısas ayetleri bu acımasız putperest topluluğa karşı koyabilmek içindi.
Bazı Yahudi Hahamları aşağıdaki Tevrat’ın Sefanya bölümü (2:4 ve 5.) ayetlerinde Rab’bin Gazze’nin yıkılıp virane edileceğini, Filistin halkından yaşayan kimsenin kalmayacağını emrettiğini iddia etmesi çok büyük bir hata ve Tevrat’ı tahrif etmek olur:
“Gazze bomboş kalacak,Viraneye dönecek Aşkelon,Boşaltılacak Aşdot öğle vakti,Ekron temelden yıkılacak.”
“Deniz kıyısında yaşayanKeret ulusunun vay haline!Ey Filist ülkesi Kenan,RAB’bin yargısı sana karşıdır.Hepinizi yok edecek RAB,Ülkede yaşayan kimse kalmayacak.”
Tevrat’taki bu ve benzer kısas ayetleri hiçbir zaman barış ortamında saldırganca uygulanan ayetler değildir. Bunlar aynı Kur’an’daki gibi savunma amaçlı ayetlerdir.
Kuran’da Yahudilerin kınandığı bazı ayetler vardır. “İnsanların içinde iman edenlere düşmanlıkta en katı olanların Yahudilerle müşrikler olduğunu görürsün.” (Mâide, 82) anlamındaki ayetler doğru anlaşılmalı. Bu ifadeler dini değil siyasi ifadelerdir. Çünkü müşriklerle Yahudiler Kur'an'da hiçbir zaman aynı statüde isimlendirilmemiştir. Yahudiler Hristiyanlar gibi ehli kitaptır. Onlar inanç ehli müminlerdir. Müşrikler ise kitapsız, peygambersiz, paganist bir topluluktur. Bu ikisi kesinlikle aynı statüde değildir. Ayette Yahudi ve müşriklerin birlikte zikredilmesinin sebebi şudur: O dönemdeki sosyal yapıda Yahudiler Medine'de güçlü bir konuma sahipti. Bu güçlü konumlarını bazen olumsuz anlamda kullanabiliyorlardı. Bazen Tevrat’ın hükümlerini çarpıtarak yani toplumlara Tevrat’ın hükümlerini yanlış anlatıp, Hz Muhammed'in peygamber olmadığını, Tevrat'ta onunla ilgili bilgi geçmediğini söyleyerek yanıltıcı bazı ifade söyleyip, yazılar yazıyorlardı. Ayrıca müşriklerin yaptığı gibi arkadan arkaya Müslümanların düşmanlarıyla iş birliği yapıyorlardı. İşte bu siyasi hareketlerinden dolayı müşriklerle aynı konumda isimlendiriliyorlardı.
Bütün bu izahlarla birlikte hiçbir Müslüman Filistin’de ölen masumlarla ilgili gafil kalamaz, onlar bu felaketleri hak ediyor gibi değerlendirenler büyük bir vicdansızlık sergilemiş ve Kur’an’ın şu ayetlerini apaçık göz ardı ederek sorumluluklarını aslında perdelemiş olurlar:
“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: 'Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize katından bir yardım eden yolla' diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına mücadele etmiyorsunuz?” (Nisa, 75)
Feraset sahibi müminler, Hamas’la Işid’in aynı şeyleri yaptığını anlar. Biz bu oyunu önceden de izlemiştik. Işid, İngiliz Derin Devleti’nin yönlendirmesiyle bir anda Irak, Suriye bölgesini ele geçirdi. Aynı Hamas militanları gibi yüzlerini perdeleyerek film stüdyolarında profesyonelce katliam videoları çektiler. Bu katliamlar İslam'a mal edildi. Ardından da bölgeye güçlü batılı devletler girerek o bölgeyi tamamen yaşanmaz hale getirdi, halkına zulmetti, katliamlar yaptılar ve bölgenin istikrarını bozdular. Böylece Müslümanları zayıf düşürdüler. Şu anda da Hamas’ın yaptığının Işid’in yaptığından bir farkı yoktur. Bilinçli bir el tarafından yönetilen bu yapılar ve bunların yaptıkları tamamen Müslümanlara zarar vermektedir. Tabii ki onların bir planı varsa Allah'ın da bir planı var.
Batıda Kur'an'a, İslam'a ilgi bu olaylarla birlikte daha fazla arttı. İslam güneşi artık batıdan doğuyor. Bu da Hz Mehdi'nin çıkış aletidir. Rivayetlerde güneşin batıdan iki defa doğacağını öğreniyoruz. Birincisi Hz Mehdi zamanındaki manevi doğuş ki bu batıda İslam'ın yayılıp Hz İsa Mesih’in mesajının Hristiyan aleminde tekrar canlanıp İslam’la birleşerek Allah'ın dininin, nurunun oralarda yayılmasıdır. İkincisi de kıyametin kopuşundan önceki gerçekleşecek olan güneşin gerçek anlamdaki batıdan doğuşudur ki bundan sonra dünyanın ve tüm evrenin nizamı bozulup her şey yok olacaktır, Allah en doğrusunu bilir.
Comments