KURAN’IN TEVİLİNİ (KESİN ANLAMINI) EN İYİ BİLİM İNSANLARI ANLAR
- Sinan Dolayman
- 26 Şub 2023
- 2 dakikada okunur

“ Müteşabih ayetlerin tevilini (kesin anlamını) ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar.” (Al-i İmran,7)
Kuran mutlak bir hakikat olduğu için, tevili ancak bir kişi tarafından yapılabilir ki bu, Mutlak Allah’tır. Peygamber (sav), Kuran'ın tüm detaylarıyla kesin anlamını bilmiyordu. Aksi taktirde mutlak ilim noktasında Allah'ın bir ortağı olmuş olurdu. Zamanla aşama aşama ortaya çıkan tevil bilgisi, bilimde derinliğe ulaşmış bütün bilim adamlarının ferdi görüşleriyle değil ittifakla belirttikleri görüşleriyle ortaya çıkacaktır. Burada, ilimde derinleşenlerin, bir grup büyük filozof, insanın ve evrenin kökenini araştıran doğa bilimciler, uzay bilimcileri ve tarihin büyük bilim adamlarından oluşan bir topluluk olduğunu anlamalıyız.
Fakihleri (hukukçular) bu topluluğun içerisinde görmüyoruz, çünkü onlar - bize göre - bu ayetin kastettiği kimseler değiller. Onlar ümmü’l kitap (kitabın ana konuları) ile ilgilenen kesimdir. Bilimde derinleşenler, kendi yerel bilgi seviyeleri doğrultusunda yorumlar yaparak felsefi ve bilimsel teorileri sonuçlandıracaklardır. Tevil ve bilim her çağda Kıyamet Saatine kadar birlikte ilerler. Nihayet kıyamet koptuğunda bu kâinatla ilgili bütün ayetlerin tevili tanımlanmış olacaktır. (Böylece bu ayetler gözle görülür bir hale gelmiş olur.) Bu nedenle, bilimde derinleşenler bireysel değil kolektifilerdir. Her biri uzmanlığına göre Kuran'ı şu şekilde yorumlar:
- İlk durum: bazı ayetlerin canlı basiretlere (gözle görünür hale) dönüştürülmesidir. (yani, nesnel gerçekle doğrudan bir örtüşme) Bu, en güçlü yorum türüdür ki sezgisel yorumdur.
- İkinci durum: mevcut bilgi tabanına göre felsefi ve bilimsel yorum teorilerinin bir sonucu ve tahminidir.
Bu bakış açısıyla, ilk durumu Yüce Allah'ın şu ayetiyle anlıyoruz: “Her haberin gerçekleşeceği bir “müstekar” (karar kılınan bir zaman ve mekân) vardır. Yakında siz de gerçeği bileceksiniz.” (En'am, 67) ve ikinci durumu ise: “Biz ayetlerimizi hem âfakta (dış dünyada), hem kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun Hakk olduğu kendilerine açıkça belli olsun.” (Fussilet, 53) Kuran'da geçen her nebe /haberin (nübüvvet /peygamberlik terimi buradan gelir) belirip ortaya çıkacağı bir zamanı vardır, yani tevili sonuçta “görünür” hale gelir. “Onlara göstereceğiz” sözüne gelince, görüntü kalbe aittir ve duyularla kişiselleştirilmiş algıdır.
Bilimde derinleşenler mutlaka iman etmişlerdir, çünkü şöyle derler: “Ona iman ettik, hepsi Rabbimizin katındandır.” (ümmü’l kitab, Kur'an ve tafsilü’l kitab).
Bilimde derinleşenler kimler? Kitap bunları şöyle tanımlıyor: “Doğrusu bu, kendilerine ilim verilmiş sudur (bilimde öncüler) hakkında apaçık âyetlerdir.” (Ankebut 49). Burada "kendilerine ilim verilmiş sudur (bilimde öncüler)" sözünde büyük benzetme (müteşabih) fark ediyoruz. Buradaki sadr, göğüs boşluğu ya da kafadaki beyin değildir. Şairin dediği gibi:
Bizler aramızda arabuluculuk yapmayan insanlarız,
Bizim Sadrımız(önderimiz) hayatta veya mezarda olmadan
Buradaki sadr, İshak Newton'un matematikçiler arasında liderlik merkezini işgal ettiğini ve Einstein'ın fizikçiler arasında ön sıralarda yer aldığını şimdilerde ifade ettiğimiz gibi "ön" dediğimiz şey anlamına geliyor. Bilimde derinleşenler, alimler ve filozoflardan gurur duyulanlardandır ve bunlar, Biruni, İbni Heysem, İbni Rüşd, İshak Newton, Einstein gibilerdir.
(Çeviri)
Comments