KURAN’DA KADIN VE ERKEĞİN EŞİT SORUMLULUĞU
- Sinan Dolayman
- 24 Oca
- 4 dakikada okunur

Allah'ın Kitabı’nı tefekkür eden kişi, Yüce Allah’ın, erkekler ve kadınlar arasında ayrım yapmadığını fark eder. Aralarındaki eşitlik, birden fazla ayette ve birden fazla alanda açık ve belirgindir. Hikmetli Kuran’da birden fazla yerde, mümin erkeklerin mümin kadınlarla, müslüman erkeklerin müslüman kadınlarla birlikte zikredildiğini görüyoruz. Arapçada aynı İngilizce de olduğu gibi kelime ve fiillerin erillik – dişillik kipleri vardır. Arapçada buna müennes ve müzekker denilir. Arap dil bilimcileri, inananlara yönelik Kuran’da, eril kip baskın olsa da hem erkekleri hem de kadınları kapsadığını söylüyorlar. Buna tağlip (kapsayıcılık) kaidesi denilir.
Kadının aklının, dininin eksik olduğu söylemi, egemen erkek toplumunun dayattığı çarpık bir anlayıştan başka bir şey değildir. Bu çarpık bakış açısı Kur’an-ı Kerim’deki pek çok konu ve ayeti etkilemiştir. Özellikle miras ve velayet konularıyla ilgili ayetlerin anlaşılması ve yorumlanması, hâkim olan bu erkek bakış açısına göre yapılmıştır.
Kuran’ı yeniden çağdaş bir okumayla gözden geçirdiğimizde ilk dönem hukukçularının ve müfessirlerin bazı görüşlerinin kendi dönemlerinin sosyal yapısına göre düzenlendiğini görüyoruz. Günümüzde Kuran’ın daha önceden doğru anlaşılmayan yönlerini şimdi daha net görebilmekteyiz. Günümüzün bakış açısıyla bakıp, insanlığın asırlar boyunca ulaştığı bütün bilgiyi de kullandığımızda Kuran’ın daha doğru anlaşılması kaçınılmazdır.
Öncelikle içinde “kadınlar” anlamındaki “nisa” kelimesinin geçtiği bazı ayetlerin anlaşılmasında yöntem yanlışı yapılmıştır.
Bu konuda Nisa suresi 34. ayetinin ilgili kısmını inceleyeceğiz:
“Erkekler (rical), Allah'ın bazısını bazısına üstün kıldığı ve mallarından harcadıkları şeylerle kadınlar (nisa) üzerinde hakimiyet kurarlar/gözetici olurlar.” (Nisa, 34)
Geleneksel bakışla yapılan çevirilerde “Erkekler, kadınlar üzerine idareci ve hâkimdirler” şeklinde çeviri yapılıyor. Burada kadın, kocasının kontrolünde ona boyun eğen konumundadır.
Günümüz modern çevirilerdeki yaklaşımda da “Erkekler, kadınlar üzerinde gözeticidir” şeklinde bir çeviri tercih ediliyor. Burada da kadın ön planda, erkek ise kadının haklarını korumak ve ihtiyaçlarını karşılamak için görevlidir.
Geleneksel bakış açısı kadınları ne kadar ezici bir seviyeye düşürüyorsa diğer çeviri anlayışı da erkeği bir nevi kadının hizmetçisi konumuna düşürmektedir. Her iki durumda da insandaki kabiliyetlerin gelişimi ve karşılıklı anlayışın ortadan kalktığı söylenebilir.
Halbuki Kur'an'ın bu ayetinde kadın ve erkek diye bir ayırım söz konusu değildir.
Ayette erkekleri ifade eden “zukur” ve kadınları ifade eden “ünas” kelimeleri kullanılsaydı yukarıdaki iki çevirinin de doğru olabileceği kabul edilebilirdi. Fakat ayette rical ve nisa kelimeleri kullanılmıştır.
Rical kelimesini tanımlayarak başlayalım:
Arapçada rical, racul kelimesinin çoğuludur. Hareket, yürüme ve ayakta durma organını (ayak, bacak) ifade eder. Bu açıdan ayakları üzerinde yürüyen bir erkeğe reclun denir ve yürüyen bir kadına da recletun denir. (Kamusu’l Muhit). Bu nedenle, racul kelimesi Kuran’da hem erkekler hem de kadınlar için yürüme, hareket ve aktivitede anlamında kullanılır. Buna dayanarak, racul kelimesinin hem erkekler hem de kadınlar için geçtiği hikmetli vahyin ayetlerini aktaracağız:
“Eğer korkarsanız yaya (ricalen) olarak veya binekli olarak (yola çıkın.)” (Bakara, 239)
Acaba buradaki rical sadece erkekler midir, kadınlar da yürüyerek gelmiyor mu?!
“İnsanlara haccı ilan et; yaya (ricalen) olarak ve her türlü yol üzere sana gelsinler.” (Hac, 27)
Burada sadece erkekler mi kastedilmiş?! Kadınlar da yaya olarak gelirler. Bu aynı zamanda hac ibadetini yerine getirmesi gerekenlerin, yürüyebilecek güçte, yani sağlıklı ve güçlü kişiler olması gerektiği anlamına gelir.
“Nice adamlar (ricalun) vardır ki ne ticaret ne de alışveriş onları Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymaz.” (Nur Suresi, 37)
Eğer burada rical, ticaret ve alışverişin kendilerini Allah'ı anmaktan alıkoyamayan erkeklerse, kadınların Allah’ı anmaktan geri kalmaları düşünülebilir mi? Erkekler ticaret yaptıkları gibi Allah'ı zikredip namaz kılar, kadınlarda ticaretle meşgul olup aynı zamanda ibadetlerini yaparlar. Burada rical hem erkekler ve hem de kadınlardır.
“Allah hiçbir adamın (racul) içinde iki kalp yaratmamıştır.” ( Ahzab, 4)
Bu ayetteki racul, eğer erkekse vücudunda iki kalp yok fakat bir kadının vücudunda iki kalp mı var? Burada racul hem erkek hem de kadını kapsar.
“Ve arafta öyle adamlar (rical) vardır ki, herkesi simalarından tanırlar.” (Araf 46)
Aynı şekilde arafta olanlar sadece erkek mi? İçlerinde hiç kadın yok mu? Burada da rical, erkek ve dişidir.
“Rical, nisanın koruyucusu ve gözeticisidir” (Nisa, 34) Burada da rical erkekler ve kadınlardır.
Ricalin erkekler, nisanın da kadınlar olarak anlaşılması konusunda mesela Yüce Allah'ın şu ayetlerindeki gibi Kuran’da buna işaret eden bir karine olması gerekir:
“Şahitliklerini kabul edebileceğiniz bir erkekle iki kadını şahit tutun.” (Bakara, 282)
“Eğer, kendilerini henüz tanımadığınız mü'min erkeklerle, mü'min kadınları ezmeniz söz konusu olmasaydı, Allah (Mekke'de) savaşmanıza izin verirdi.” (Fetih, 25)
"Gerçekten kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere mi yöneliyorsunuz?” (Neml, 55)
Racul kelimesi genel bir isim değil, erkeklik niteliğine erişmiş birine verilen bir sıfattır. Racul kelimesinin hangi cinsiyete verildiği, geçen ayetlerde de belirtildiği gibi bir karine, işaret aracılığıyla anlaşılır.
Şimdi de “nisa” kelimesini inceleyelim:
Nisa, iki kelimenin çoğuludur: Nesi ve imrae.
Nesi kökünden geldiğinde anlamı: gecikme, erteleme, sonra olma anlamındadır.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Ertelemek, küfrün artmasıdır.” (Tevbe,37)
Nisa, mecazi anlamda erkeklerin eşleri olarak kullanıldı. Çünkü erkekten türediğine inanılıyordu. İlk müfessirler Allah’ın ilk önce Adem'i yarattığını sonrada ondan Havva'yı yarattığını, yani dişinin erkekten sonra var olduğunu düşündüler ve bu nedenle kadınlara sonra gelen (yaratılan) anlamında nisa denildi. Aslında bu ilk müfessirlerin sandığı gibi kadın erkekten yaratılmamıştı. Ayette şöyle geçer: “Ey insanlar! Rabbinizden korkun ki, O sizi bir tek nefisten yarattı ve ondan (o nefisten) da eşini yarattı.” (Nisa, 1)
Bu bilgiler ışığında ayete baktığımızda rical, kadın veya erkek olsun imkanı geniş olanı kapsar, nisa da ister kadın isterse erkek olsun imkanı az olanı kapsar. Hangisinin imkanı daha fazla ise eşini gözetmekle sorumludur. Zaten ayetin devamından bu anlaşılmaktadır. “Bunun sebebi Allah bazısını bazısına üstün kılması ve malından infak etmesidir.”
Bu üstünlük tabiki doğuştan olamaz, sonradan kazanılan veya miras yoluyla elde edilendir. Ayetin bu kısımda geçen “baduhum ala bad (bazısını bazısına)” ifadesindeki “hum” zamiri erkeği de kadını da kapsar. Eğer “ala badihinne” şeklinde gelseydi sadece kadınları kapsardı.
Peygamberimizle (sav) ilgili Kuran da “Seni fakir bulup zengin kılmadı mı” (Duha, 8) buyurulur. Peygamberimizin eşi Hatice çok zengindi ve tüm malını eşi olan Hz. Muhammed’e (sav) destek olarak Allah yolunda harcamıştır. Peygamberimizin(sav), eşinin malını kullanmasından bu ayetin hükmünün böyle olduğu sonucunu çıkarmamız doğaldır. En doğrusunu Allah bilir.




Yorumlar